sabırsız makina

Bugün sabırsızlıklardan bahsedeceğim.

Mutlu sabırsızlık ilk konum, en çok da merak ettiğim, nasıl oluyor da her seferinde görüşmemize az kalansaatlerde başlayıp yaklaştıkça artan bir kalp atışı oluyor? Ya da sürpriz yapıyorum diye, söylemediğim "akşama evde olacağım" klişesi sebebiyle, içimdeki hoplayan o heyecan? son on dakika kala, lanet olasıca semtlerin geçmeyişi, yolların yaklaştıkça uzaması, işte bu mutlu bir sabırsızlık.
Konu içindeki konuda ise; nasıl oluyor da her gün de olsa, aynı heyecani metrodan çıkarken yaşanıyor. Şimdi görücem, şimdi gördümler uçuşurken çok güzel renkteki gözlerle gözlerin buluşmasında son bulan tatlı çarpıntı.

Mutsuz sabırsızlık ise, bana kalırsa tamamiyle belirsizlik, ve hatta adını bilmemek, anlamını öğrenmemiş olmaktan ibaret. ya da yaşamamış olmaktan. Boşu boşuna kendine ettiğin o sözler, komik atarlanmalar eşlinğinde, sadece ama sadece kendine yaşattığın mutsuzluktan ibaret. Neyin ne olduğuna karar vermemen gerekirken verdiğin yanlış kararlar da işte mutsuz sabırsızlığın sonucu.

Ve en son tanıyanları şaşırtan inancımla, sabrın en büyük erdem olduğunu eklemek istiyorum. Ama sizleri burada sadreden derviş muradına ermişlerle kandırmak istemiyorum. Ama inandığım tek bir şey var ki; sen, sen olup bir şeyi gerçekten temiz bir gönül ile istiyorsan, "sabretme" erdemi seni yormadan, o şey ile el ele kalıyorsun.

Louis Armstrong - What a wonderful world çalıyordu.