Oldboy

Daha önceki bir yazımda da belirtmiştim, eski zamanlara ait bir şeyler izlemek, okumak ya da dinlemek beni duygusal bir mutluluğa oradan da çok fazla güvende hissettiriyordu.

Bugün de aynı şeylerin üzerinden geçerken, sevgilimin deyimiyle “kendi kendime konuşurken laf lafı açtı” ve buradayım.

Eskiye yönelik izlediğim görüntülerde insanlar o kadar mutluydular ki.. Az şeye sahip olunması, ya da sahip olunan şeylerin maddeselden çok manevi şeyler olması.. Nasıl desem; bir telefona sahip olmaktansa gitar çalabiliyor olmanın daha saygıdeğer olduğu zamanlar olması gibi.

Sosyal medyanın içerisinde ve takibinde oldukça nefret ettiğim bir tüketim toplumun içinde olmak beni mutsuz ediyor, sahip oldukça mutsuzlaşıyoruz hatta Chuck Palahnuik’in deyimiyle “ bir zamanlar sahip olduğunuz şeyler artık sizin sahibiniz olur” tümcesi git gide kitaptaki en güzel sözlerden biri olmak yerine gerçekleşmekte.

Eskiyi tekrar yad edecek olursak; evde ailelerle geçirilen yılbaşları, bayramlar ya da doğum günü kutlamaları ve hatta ailecek gidilen gazino zamanlarını bile şu anda yaşıyor olabilmek isterdim. Oralarda bulunmanın birçok değeri vardı, ve bunlardan en değerlisi “an’ı yaşıyor” olmalarıydı. Yaşanan duygular, sarılmalar, öpücükler ve neşeler tamamiyle gerçek, olması gerektiği gibi değil de olduğu gibiydi işte..

Şimdiye baktığımda kişilerin ailesinden uzaklaştığını, çocukların saygısızlaştığını, eski sevgi ve saygı değerlerinin yerini sosyal medyada yer alan ünlülerin yaptıklarının taklitleriyle değiştirildiği gri bir dünyaya dönüştüğünü hissediyorum. Ailelerinden uzaklaşan çocukların ve gençlerin hatta belki yaşıtlarımın bulmak istedikleri sevgi ve saygıyı, içi boş güncel taklitlerle- taktiklerle, hiç görüşmediği ve tanımadığı kişilerden almaya çalışması çok üzücü..

Artık komşularımıza aynı asansöre bindiğimizde merhaba demiyor ama çok takipçisi olan bilmem kime “mention”larla bir şeyler söylemeye çalışıyoruz. Keşke teknolojinin bu kısmı gelişemeseydi, keşke dokunarak, gözlerinin içine bakarak duygular paylaşılmaya devam etseydi.

Aileden ve yakın çevreden uzaklaştıkça, insan sevilmenin ne demek olduğunu bilemiyor, sevilmiyor, hiç sevilmemiş oluyor.. Hiç sevilmemiş biri, dünyadaki bir çok kötülüğü yapabilecek birine dönüşebilir, ve çözüm gerçekten sevmek ve sevilmek..

MAKE LOVE NOT WAR!

*Daft Punk – Lose yourself to dance çalıyordu.