çok azı

Ağustos ayından beri hiç birşey hissetmemişim anladığım kadarıyla. Bildiğin kendimi kapalı konuma almışım. sadece hayati faaliyetler ve sıradan neşelerle ekim ayına kadar gelmişim. Yine bu şarkı olmasaydı bu kadar düşünmezdim bence. dün hafif kıpırtılar vardı topraktan çıkmaya çalışan fidan misali.  bugün bu şarkıyla biraz doldurmuş olabilirim.

İnsanları öğrendikçe çok da sevemiyorum. büyümek hiç hoş değil. yani daha büyümemiş gibi yaparım diyordum fakat, öyle olmadı. Gerçek gerçek üstüne çirkin çirkin üstüne bindi bir kaç aydır. Yani gerçekten uzak durmak çok da iyiydi yapay üzüntüler, tekdüze sıkıntılar bi şekilde dengeleri değiştiriyordu ve enerji sağlıyordu, fakat bu son insanın çirkinine yaklaşmak tanışmak hiç istemediğim şeylerden oldu.

Ama benim ağzımı daha çok aşksal şeyler açıyor biliyorum. Tanıştık geçen. Aşksal şeylerin kirlenmesi belki de çirkinle tanıştırdı beni, yoksa ben hep yemyeşil ovalar ve me'leyen koyun kuzularla gökkuşağı altında dolaşır, güneşten kamaşan gözlerimi ovalıyor olurdum.

Kışın gelmesiyle beraber kamaşan gözlerimden kaçan çirkinler alenen yağmurlu ve çamurlu karşımdalar işte. Üstelik kış uzun geçen bir mevsim. Gönüllerine kış yerleşmiş pis caniler, insanların, tatlı kuzu gibi insanların cupcake tadında hayal ettikleri ve daha çok öyle olduğunu sandıkları yaşamın içini soğutacaklar.

Tamam işte ya aşk falan çok güzel kelime olarak, cümle içinde, içimde, yakınlarda, kırmızı dokularda, güzel yani nereye koysan hoş duruyor albenisi yüksek. Ben de istiyorum ki çekinmeden edineyim. Yakışır mı, iyi durdu mu demeden bi de şu anda yazarken dahi utanmadan kendime isteyebileyim diyorum.

Bak hala mahçup hissediyorum, ne gerek vardı şimdi, evde vardı hepsinden, yapar yerdik biz, mutlu olurduk ufak müzikler çalardı ve bir de sıcak çikolata diyorum.

*Beyonce Feat Andre 3000 - Back to black çalıyordu.